22 Haziran 2012 Cuma

Buldum!


Ömrü boyunca arada kalmış, neyle mutlu olacağını bir türlü bulamamış, kendini bu konuda yeterince keşfedememiş biri olarak, bazen sosyallik, bazen ise asosyallik canımı sıkabiliyordu. Aynı şekilde bazen yalnız kalarak, migros’ta tek başıma kulağımda kulaklıkla alışveriş yaparak dünyanın en mutlu insanı olabilirken, bazen ise hareketli geçen bir taksim gecesi tüm dertlerimi unutturmaya yetebiliyordu ve ben o kafayla bir hafta boyunca boş zamanlarımla mücadele edebiliyordum.

Bazı zamanlarım oluyordu; insanlardan sıkıldığım, kalabalıktan kaçmak istediğim, toplu organizasyonlara gitmemek için bindir bahane uydurma gereksinimi duyduğum, evde oturup beş film art arda izleyerek, tek oturuşta bir kitap bitirerek tatmin olduğum zamanlardı bunlar. Telefonuma çok nadiren bakıyor, “1 cevapsız çağrı” ya da “1 yeni mesaj” yazısını gördüğümde ofluyordum.

Bazı zamanlarda ise; yalnızlıktan sıkılmaktan sıkıyordum, “biri aramış olsun” ümidiyle telefona bakıyordum. Çantanın ön gözünde unuttuğum telefonumu, “biri aramıştır” ümidiyle ararken, bulduğumda yaşayacağım hayal kırıklığından korkuyor, etrafımdaki arkadaşlardan şikayet edip, yalnız olmasam da kendimi bu konuda çaresiz, şanssız ve yeteneksiz hissediyordum.

Kısacası bir şekilde hep arada kalıyor, ne istediğim ve ne ile mutlu olabileceğim konusunda kısa süreli “git-gel”ler yaşıyordum. Bu kararsızlık ve ne istediğini bilememe durumu sonuç olarak; o an her nasılsam, tam zıttına ihtiyaç duymayla sonuçlanıyordu. Siz de tahmin edersiniz ki, bu da kronik mutsuzluğu garantileyen bir yol. Sürekli olmadığın gibi olma arzusu mutsuzluğun en büyük garantisi bekli de.

Ama artık ikisini bir arada yürütmeyi öğrendim sanırım. Ömrümü dönemsel olarak kısa periyodlarla, sosyal ve içe kapanık olmak üzere ikiye ayırmak, sürekli birinden birini özlemeye ve çaresizliğe sebep oluyordu. Artık hayatımı bu iki bakımdan birkaç haftalık periodlara bölmektense, gün içinde iki ruh halini de doyasıya yaşayabilmenin bir yolunu buldum. Sonuçta ikisine de ihtiyacım var. İkisi de benim iki ayrı yarım gibi. Biri gün ışığı, diğeri ise su gibi. İkisi de olmadan bir şekilde tutunamıyorum, sebepsizlik bile canımı sıkmak için yeterince mühim bir sebep olabiliyor böyle durumlarda. Artık aynı anda iki ihtiyacımı da karşılayabilmenin bir yolunu buldum, artık ne gerektiğinde dışarı çıkıp hayata karışmaya üşeniyorum, ne de açıp kalın bir kitabı okumaya. Üstelik bunu aynı gün içerisinde yapabiliyorum. Artık ikisinden birini seçmem gerekmiyor, çünkü ben ikisini de aynı anda idare etmeyi bir şekilde öğrendim. Peki artık mutlu muyum? Her şey çok mu güzel? Gerçekten bilmiyorum ama artık kendimi eskisi kadar suçlamıyorum, düşünmeye kalan zamanlarda da mutsuzluk için sebepler aramıyorum artık (yani çoğu zaman).

0 yorum:

Yorum Gönder