20 Mayıs 2012 Pazar

Az içki, çok bulaşık

Yalnızlık tanımlarını yapmaya başlamışsan kendince, yalnızlığın zevkli yanlarını öğrenmeye başlıyorsun demektir. Kimseye hesap verme gereksinimi duymadan saçma cümleler üretmek, yalnızlığın pozitif bir getirisi elbette. Düşünmeye çok daha fazla zamanın var artık. Ne düşüneceğin sana bağlı. Bu değil, bundan önceki yıkık hayallerinden neler öğrendiğine bağlı. Karşına çıkacak hiçbir zorluk bir öncekinden kolay olmuyor maalesef. Hayat kırk beş derece eğimle geçiyor sürekli, ya aşağıya ya yukarıya doğru. Şimdiki hep bir öncekinden zor oluyor, bir sonrakinden de kolay. Bunu bilmek bile rahatlatamayabiliyor seni. Sevdiğin herkes bir şekilde aldatmışsa seni, yalnızlıktan kaçamaz hale geliyorsun. Birlikte her şeyin üstesinden gelirim dediğin arkadaşların bile artık soyutlaşmışsa etrafında, kendini herkese, herkesi kendine yabancılaştırıyorsan yalnızlık budur işte. Sevgiliden ayrılmak, dilini bile bilmediğin bir ülkede yaşamak ya da minibüsün en arka dörtlü sırasında tek başına oturmak değil yalnızlık.

Daha çok sayıda boş içki şişesi, daha az sayıda kirli bardaktır bence yalnızlık. Nerede olduğun değil, nerede olamadığındır içini daha çok acıtan. Ömrün kışa girmiştir artık, leyleklerin terk ettiği yazlık evin kış yalnızlığına bile üzülürken bulursun kendini sırf kendinle özdeşleştirdiğin için. Uyumaktan korkarsın artık, gerçekte göremediklerini rüyanda görmekten korktuğun için. Uykunun maksimum son on beş saniyesinde gördüğün rüya, uyanık geçirmek zorunda olduğun minimum on beş gününü etkiler. Silgin, kaleminden önce tükendiyse hakettin sen bunu, az bile!

0 yorum:

Yorum Gönder